Bu yerlerde tam 24 yıl önce olmuşdum,o zaman da savaş vardı, sadece bu güne göre daha ağır şartlar altında, büyük bir kısmı gönüllülerden oluşan bir ordu, eski rus silahları, bazen de av tüfengleri ile Vatan savunuluyordu. Karşımızda ise arkasında güclü rus ordusu ve o dönemin en güclü silahlarıyla donatılmış ermeniler vardı.
Ağdere ve Terter uğrunda giden şavaşları,igidce vatan için sinesini siper ederek Şehid olan evladlarımızı dün gibi hatırlayorum. O toprakların her karışında Şehid kanı var,o topraklarda kefensiz uyuyanların 24 yıldan beri ruhları derbeder, ruhları üzgün, ruhları dertli ve tedirgindir.
Ermeniye esir düşmesin diye kendini o yalın kayalardan atarak intihar eden kız-gelinin ruhları, “bu namustur, bu vatandır, bunu unutma” çığlığı ile düşmen tapdağındakı Vatan topraklarında göz yaşını sel ederek dolaşıyor.
Bu günkü Ermenistan denen devletin sınırları içinde kalan,benim ata toprağım olan Amasya\’ya bir de dönerim,sevdiklerimin kabrini ziyaret ederim hayalarından umudumu üzeli çok oldu,ama Karabağ\’dan umudumu hiç üzmedim,24 sene geçmesine rağmen bir gün Hankendinde üç rengli,Ay Yıldızlı Bayrağımın dalğalanmasına kendimi inandırdım,o gün mutlaka gelecek ve ben o günü ölmeden göreceyim arzusu ile yaşadım. Bu umudum beni hep ayakta tuttu ve bizim olanları unutturmamak için çalışmamı sağladı.
Adı ateşkes dönemi olan bu yıllarda ermeniler bizi ateş altında tutardı,biz ise sadece karşılık vererdik,bir addım irellemek imkanımız yoktu,çünkü ermeniler en yüksek tepelerimizi işğal ederek üstünlük kazanmışdılar ve yıllardır elimizde olan, sivil halkın yaşadığı köylerimizi ateşe vererdiler,yaşlı çöcuk demeden zalimce öldürürdüler.
2 Nisan gecesinden sonra durum değişti, yıllardır sabr eden,uluslararası kurallara tek terefli uyan,sadece savunma pozisyonunda olan Azerbaycan için o gece bir milat oldu. Evet, ilk kez millet olarak, karşımızdakını yene bileceğimize inandık. İlk kez bu millet zaferin aslında bizden uzak olmadığını gördü. Yıllardır rus kafalı savunma bakanının boynubükük bıraktığı Azerbaycan askeri Zakir Hasanov gibi bir bakanı olmanın neler yapa bileceğini gördü. Ali Baş Kumandan İlham Aliyev`in kumandanlığında, Zakir Hasanov gibi generallarla Karabağ`ı ala bileceğimizi her kes gördü. 90`lı yıllarda kaybettiğimiz özgüven geri döndü.
Bengü Türk Televizyonunun genel yayın yönetmeni Murad İde Azerbaycan`a gelerek israrla Karabağ bölgesine gideceğini bildirende sanki ben de bunu beklermiş gibi “gidelim” dedim ve gereken izinleri almağa başladım ve biz 19 Nisan sabah erkenden Savaş bölgesine yola koyulduk.
Aşağı-yukarı her sene askerlerimizi ziyaret ederdim,Türkiyeden gelen başda Ahmet Şafak olmakla basın üyelerini onlarla görüşdürürdüm. Ama bu başka bir gedişti… Başka bir görüşdü… Hepimiz çok heyecanlıydık…
Ermeni işğalından azad olunmuş topraklarda bizi çok büyük ruh yüksekliyi ile karşıladı komutanlarımız. Bu toprağa ayak basmanın heyacanını yalnız toprağı kayb edib, Vatansız kalanlar bilir.
Bizi yıllardır ermenilerin elinde olan ve şimdi bizim zafar kalemize çevrilen yüksekliklere götürdüler. Ermenileri oradan ta derenin dibine kadar püskürtmüşler ve şimdi üç beş ermeni orda senger kazıyor.O yükseklikde Azerbaycan bayrağı dalğalanıyor.
Askerlerle konuştum. O yükseklikten Vatan`a bakmanın sevinci bir başkadır. Kahraman generallarımız, komutanlarımız, askerlerimiz savaşa düyüne gedermiş gibi gedirlermiş, “Vur” emri geldikden üç saat sonra çok büyük zafer elde edilmiş, ölümü göze alanlar,korkmadan Vatan için Şehid olmuşlardır.
1992\’den beri Karabağ savaşında gördüyüm ve tanıdığım, yıllardır,yılmadan,yorulmadan askerlerimize Vatan sevgisini aşılamağa çalışan sair Abdulla Qurbanlının anlatdıkları bizi göz yaşına boğdu: “Yanında mayin patlamasından ağır yaralanan ve belke de son saatlarını yaşayan bir Gazimize İsmini sordukda, “ismimi ne yapacaksın,ismim Vatan” demiş. Ayağından yaralanan diğer Gazimiz “çabuk yaramı sarın,benim savaşmam lazım,Vatanı düşmandan azad etmem lazım\” demiş.
Rasim komutanın, “bu savaşda askerimizin kahraman ruhu zafer kazandı” demesini anlamak zor olmasın gerek.
Bir de Halkımızın Ordusuna ve Şehidine mertce sahib çıkması, şehit anne ve babalarının “Vatan sağ olsun” demesi Ordumuzun gücüne güc katmıştır.
Azerbaycan`da her kes, yeddiden yetmişe işğaldan azad edilen Vatan toprağının önünde saygı duruşuna geçmiş ve zafer sevincini tatmışdır.
Artık bu milletin uyanmıştır ve 90`lı yıllarda kayb ettiği kahraman ruhuna kavuşmuşdur.
Ali Baş Komandanın emrinde asgeri ile Azerbaycan halkı hazır ola geçmişdir.
Anneler Şehidi ile gurur duymuş, 24 yıllık utanc yok olmuşdur.
Geriye bir tek Hankendine kadar “Vur” emri kalıyor.
Evet, hiç şübhesiz bu zaferde kardeş Türkiye`mizin manevi desteyi misilsizdir.
Azerbaycan Bayrak sevgisini ve “Şehidler Ölmez, Vatan Bölünmez” vurğusun,Türkiyemizden örnek aldı.
Askerlerimizi yöneten bir çok komutanımız türk askeri sırlarına vakıf olduğu için rusun köpeği olan ermeniyi arkasına bile bakmadan koşmağa zorladı…
Savaş başlayandan enformasyon müharebesinde de kardeş Türkiye ve Pakistan`ın desteğini hep hissettik.
Biz birlikte güclüyüz ve Türk uyandısa, karşısında kimsenin duramayacağını 4 günlük savaşla bir daha belgeledik…
Şehitlerimizin mekanı cennet olsun, yaralı gazilerimize Allah`tan şifa diliyorum…
Vatan dediğin nedir ki, bu aslanlar, bir de bu aslanları doğuran aslan analar değilmi…
Gazan mübarek, Azerbaycan!
P.S. Göndere çekilmiş Azerbaycan bayrağı`nın yanından indiyim zaman telefonum arandı. Giresun Universitesi rektörü Aygün Attar aradı. “Ermenilerden kurtardığımız vatan toprağındayım” dedim. Biran sesi gelmedi. Ardınca, oldukca titrek ve üzgün sesi duydum: “Ermeni işgalı altında olduğundan yıllardır babamın, annemin mezarlarına hasret kalmışım. Senden tek ricam özgürlüğüne kavuşmuş vatan toprağından bir avuc bana getir. Getir ki, babamın, annemin kokusunu ondan alım. Getir ki, evimin baş ucunda şehid kanı ile yoğrulmuş Karabağ toprağı bulunsun…” Sesi hıçkırıkla kesildi güzel bacımın… Yıllardır ikinci vatanımız Türkiye`de Azerbaycanın haklı davasını aparan Aygün Attar için Karabağ toprağından aldım. Yakında görüştüğümüzde vereceğim o toprağın Aygün hanım için paha biçilmez bir hediye olduğunu benden iyi kimse bilemez. Benim Amasyayı özlediğim kadar özlüyor Karabağ`ı. Bizimkisi belki umutsuz, gelecek nesillerin görevidir, ama Karabağ`da Aygün hanımla birlikte şenlikler yapacağımız günler o kadar da uzakta değil…